Açık 18.4ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Kültür-Sanat
12.05.2014 12:07

Orada Doğdum Burada Büyüdüm

"Almanya'da Yarım Asır" belgeselinin son filmi bugün yayınlanacak.

Orada Doğdum Burada Büyüdüm

"Almanya’da Yarım Asır" seri belgesel projesinin yapımcı ve yönetmeni Semra Güzel Korver ile serinin son belgeseli “Orada Doğdum Burada Büyüdüm"ü konuştuk. Belgesel bugün TRT Belgesel’de yayınlanacak.

İşte Korver'in sorularımıza verdiği cevaplar...

Almanya’da Yarım Asır belgesel projesini yaparken neyi amaçladınız? Bunu başarabildiniz mi?

Bu seri, 31 Ekim 1961 yılında Almanya ile imzaladığımız “işçi göçü” anlaşmasının 50. Yılı için hazırlanmaya başlandı. Amacımız 50 yıllık süreçte işçi olarak giden Türklerin o günden bugüne yaşadığı sorunlara, beklentilere, hayallere, başarılara, değişimlere, sevinçlere ve hüzünlere kameramızı çevirmekti. Bunu yaparken de ana kavram olarak entegrasyonu seçtik ve gerçek karakterlerin hikâye, yorum, duygu ve düşünceleri ile yola çıktık. Kimlik, medya, ekonomi, eğitim konularına ağırlık verdik.

Hazırladığımız belgeseller kanımca hedefine ulaştı ki kanallarımızda defalarca yayınlandı. Festivallere davet edildi. Yerli ve yabancı medyanın ilgisini çekti. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde özel gösterimler ve söyleşiler yapıldı. Panellere, lise ve üniversite öğrencilerinin ödevlerine konu oldu. Reytingler aldı. Reyting her anlamda, hele ki bir belgeselci olarak pek de önemsediğim bir şey değil ama dizi furyasının ekranları kapladığı televizyon dünyasında, güçlü dizilerin yayınlandığı günlerde, bazı dizi ve popüler programları geride bırakarak alamanya alamanya ve multikulti haberler bölümlerinin reyting alması doğrusu bizi heyecanlandırdı. En önemlisi de seyircisi sahip çıktı filmlere. Amerika’dan “seyirci özel ödülü” aldık. Benim için en değerlisi ve asıl olan seyircidir ki, seyirci bu filmlere sahip çıktı, izledi, değerlendirdi, yorum yaptı. Bana ulaşmaya çalıştı. Dilden dile, kulaktan kulağa iletti.Başarıya gelince bence bu göreceli bir kavram. Başarıdan ne anladığınıza göre değişir. Bir belgeselci olarak benim için başarı filmimle dokunabildiğim zihin ve yüreklerin var olabilmesi. Farkındalık yaratabilmek ve mümkün olduğunca çok seyirciye ulaşabilmektir.

Orada Doğdum Burada Büyüdüm

KLİŞE YAPIMLARDAN RAHATSIZLAR

Çekimlerde kaç kişi ile ön görüşme yaptınız ve Almanya’daki Türklerin çalışmanıza yönelik tepkileri ne oldu?

Almanya’da 12 şehirde 181 kişi ile görüştük. Elbette ki hem Almanlar ile hem de Türklerle görüştük. Hiç olumsuz bir yaklaşımla karşılaşmadık sadece Türkiye’den bakışla yapılan, klişe yapımlardan duydukları rahatsızlığı dile getiriyorlardı. “Alamancı, gurbetçi, gurbet kuşları, acı vatan, vah vah neler çektiler…” edebiyatından hoşlanmadıklarının altını kalınca çiziyorlardı. İlk kuşak gibi daha iyi bir hayat kurma çabası ile zorunluluktan değil, kendi tercihleri ile Almanya’da yaşamayı seçtiklerini belirtiyorlardı. İçlerinde fırsatları olsa ya da her şeyin daha iyi olacağına emin olsalar döneceklerini belirtenler bulunsa da, büyük çoğunluk Almanya’yı yeni bir yurt olarak bellemiş ve benimsemişti. Zaten orada doğup büyüyen üçüncü ve dördüncü nesil için Almanya ait oldukları memleketti. En önemlisi ise Almanya’nın geleceğini belirlemede rol almak, toplumda söz sahibi olmak istiyorlar ve bunu yavaş yavaş başarıyorlar da. Siyasetten sanata, iş dünyasından spora hayatın her alanında aktif ve başarılı olanların sayısı azımsanmayacak kadar çok. Görüştüğümüz Almanlar ise özellikle devlet görevlileri belgeselin yaklaşımını merak ediyorlardı ama yardımlarını esirgeyen hiç olmadı. Sadece bazı yerlerde çekim yapabilmek için izin alamadık ama yine de bir şekilde çekim yapmanın yolunu bulduk sonunda. Sokak çekimlerinde Almanlar çok hassastı. Görüntüye girmek istemeyen ve hatta gerilim yaşadığımız, kayıtlarımızı kontrol etmek isteyenler oldu. Kimseyi istemediği halde görüntüye almadık tabii ki ama kayıtlarımızı da kimseye kontrol ettirmedik.

ÖNCE İĞNEYİ KENDİNE SONRA ÇUVALDIZI BAŞKASINA BATIRACAKSIN

Serinin yeni parçası "Orada Doğdum Burada Büyüdüm"de ne anlatıyorsunuz?

İkinci kuşak Almanyalı Kuaför Fatma Soyer’in hikâyesi üzerinden "Doğduğumuz yer mi yoksa büyüdüğümüz yer mi bizi şekillendiren, aidiyetimizi ve kimliğimizi oluşturan, kendimizi rahat hissettiğimiz, yaşamak istediğimiz yer?" sorularını düşünmeye ve düşündürtmeye çalıştık. Kuaför dükkânına Alman müşterileri de çekebilmek için iki Alman işçi çalıştıran Fatma Soyer, yemek dükkânında Türk yemekleri yapan ve Alman şirketlerine dağıtan Hüsnü Soyer, kızları Esra ve oğulları Emre ile birlikte Berlin’de yaşamaktadır. Fatma’nın babası 1960’larda Almanya’ya gelmiştir. Fatma’nın çocukluğunda yaşadığı baba hasreti bütün ailenin Almanya’ya gelmesi ile bitmiştir ancak bu kez de başka hasretler, mücadeleler başlamıştır. Bu bir başarı öyküsü. Onların entegrasyon kavramına bakışı ise şu: Önce iğneyi kendine sonra çuvaldızı başkasına batıracaksın.

HAYAT BAŞTAN SONA BİR ENTEGRASYONDUR

Belgesellerin ana kavramının entegrasyon olduğunu söylediniz? Sizin entegrasyona yaklaşımınız ne?

Entegrasyonu ekmeğe benzetiyorum. İyi bir ekmek pişirmek için un ve su kıvamının dengeli olması gerekiyor. Un fazla olursa ekmek sert olur. Su fazla olursa cıvık olur. Kıvamı iyi tutturmak gerekiyor. Ayrıca hayatın ta kendisi de baştan sona bir entegrasyon ve denge meselesi. Ölçüyü kaçırmamak gerekiyor bana göre. Tek taraflı bir olgu değil. Hem Alman devletinin hem Almanya Türk Toplumu’nun da kendi gerçeği ile yüzleşip samimi bir şekilde yola devam etmesi gerekiyor. Alman Devleti, Türk toplumunun kendi öz kültürü ile birlikte içinde bulundukları suyun damlaları olduğunu kabul etmesi, politikalarında gerçekçi ve inandırıcı olması gerektiği kanaatindeyim.Son olarak, Göç ve Entegrasyon Bakanının Türk kökenli bir göçmen olan Aydan Özoğuz’un olması umut ve gurur verici.

Bu durumda Türklerin Almanya’ya entegrasyon süreci devam ediyor diyebilir miyiz?

Elbette. Sizin de belirttiğiniz gibi bu bir süreç. Mesela üçüncü ve dördüncü kuşakta Almanca dil problemi neredeyse yok ancak Türkçe dil problemi var bu kez de. Türklerin çifte vatandaşlık talebi her daim gündemde. Tabi yaşanan ekonomik krizlerin, işsizliğin, yabancı düşmanlığının, ırkçılığın sürece olumsuz etkileri oluyor. Sürekli dışlandığınız ve negatif değerlerle yansıtıldığınız bir topluma kendinizi nasıl ait hissedip, o toplum için bir değer üretebilirsiniz ki.

Sıradaki Haber
Orta Asya'nın ilk türbesi
Yükleniyor lütfen bekleyiniz