Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TVNET canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Fidan, 2025'in Türk dış politikası için çok yoğun bir yıl olduğunu belirterek, "Özellikle mücavir bölgemiz büyük krizlerle yüzleşiyordu. Bu krizler tabii savaş merkezli krizler. Ukrayna'da olan savaş sadece Rusya-Ukrayna arasındaki konuları değil, bütün bölgeye, Karadeniz dahil, küresel bir yayılma riski olan bir savaştan bahsediyoruz ve etkileri de var açıkçası." diye konuştu.
Suriye halkının özgürleşmesiyle başlayan yeni süreçte Türkiye'nin bölge ülkeleriyle birlikte oynadığı role de değinen Fidan, Gazze'de soykırımın durdurulması, ateşkesin sağlanması ve bu ateşkesin bir barış anlaşmasıyla kalıcı hale getirilmesi yolunda Türkiye'nin çabalarına işaret etti.
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere devletin bütün organlarının, Gazze konusunda yoğun bir çaba ortaya koyduğunu vurgulayan Fidan, "Elhamdülillah bir noktada ateşkes sağlandı ama bugün de gördük sürekli ihlal edilen bir ateşkesle karşı karşıyayız. Kırılgan bir ateşkes ortamı var" dedi.
Fidan, Türkiye'nin izlediği politikalarla olabildiğince kendi güvenlik alanını koruyan ama bölgesine istikrar veren, dostlarına, müttefiklerine de destek veren bir durumda olmayı devam ettirdiğine dikkati çekti.
Türkiye'nin bütün krizlerde aranan bir müttefik haline geldiğinin altını çizen Fidan, bu durumda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ortaya koyduğu vizyonun ve iradenin fevkalade büyük önemi olduğuna işaret etti.
Fidan, ABD Başkanı Donald Trump'ın iktidara gelmesinin etkilerinin de dünya genelinde görüldüğünü kaydederek, "Avrupa-Amerika transatlantik ilişkilerinin artık seyrinin eskisi gibi olmayacağını biz sürekli söylüyorduk. Trump, artık ilk döneminde dillendirdiği konuları bu ikinci döneminde kurumsallaştırma ve pratiğe geçirme gibi bir aşamada. Buna yönelik ciddi adımlar attığını görüyoruz." dedi.
Soğuk Savaş döneminde Rusya'ya yönelik yapılanların aynısının, farklı şekillerde Çin'e karşı yine bölgesel düzlemde Asya Pasifik'te yapılmasına yönelik bir emare olduğuna işaret eden Fidan, "Avrupa-Amerika ilişkilerinin Türkiye'ye yansıyan kısmı olacak. Avrupa-Rusya ilişkilerinin, Avrupa-Asya Pasifik, Amerika-Çin ilişkilerinin bütün bunların hepsinin Türkiye'ye bir yansıması olacak. Türkiye olarak biz bütün bu gelişmeleri, risk analizleri yaparak, hesaba katarak inşallah yolumuza devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Fidan, 2026'nın da heyecanlı, oldukça yoğun, risklere açık ama aynı zamanda fırsatlar sunan bir yıl olacağını söyleyerek, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Filistin meselesi, İsrail'in Suriye'yi de kapsayan yayılmacılığı gibi konuların 2025'ten 2026'ya devredeceğini belirtti.
Bakan Fidan, yeni yılda Akdeniz'deki, Kuzey Afrika'daki, Sahel'deki, Balkanlar'daki bütün konuların da yakında takibinin yapılacağını vurgulayarak, "Yeni, sıfırdan ne krizler çıkabilir, onlara bakmak gerekiyor. Öteden beri işaretlerini aldığımız bir konu, ticari rekabetin bir noktadan sonra sıcak savaş getirme riskini taşıyor olması, özellikle belli ülkeler arasında." dedi.
Fidan, ülkelerin sistemlerinin uyumlaşmamasından dolayı ticari yapılarda büyük bir rekabetin ortaya çıktığını belirterek, "Bizim dileğimiz, temennimiz o ki yani bunu oturarak konuşup çözmeleri. Çünkü savaşın hiç kimseye faydası yok. Özellikle nükleer güce sahip büyük güçlerin, yani karşılıklı birbirlerine tehdit savurmaları ve güç kullanma arayışlarında olmaları tabii ki geri kalan ülkeler için de büyük bir sıkıntı alanı." diye konuştu.
Söz konusu rekabetin yol açtığı sorunların küçük ülkelere büyük etkisi olduğunu belirten Fidan, moral sorunların, insanlık ne kadar teknolojide ileri giderse gitsin karşı karşıya kaldığı bir takım kronik problemleri sürekli devam ettirdiğini söyledi.
Fidan, Türkiye'nin çok çalışmadan dolayı ortaya koyduğu yetenek, kapasite ve ahlaki duruşa sahip olduğunu vurgulayarak, "Biz iyi olmak istediğimiz için iyi davranıyoruz. Bunun iyi olduğuna inandığımız için iyi davranmak istiyoruz diye bölgemizde verdiğimiz mesaj var." dedi.
Birçok olayın kontrol dışı geliştiğine işaret eden Fidan, "Zaten temel maharet kontrolünüz dışında gelişen olaylara karşı göstereceğiniz refleks." şeklinde konuştu.
Bakan Fidan, Suriye'de 8 Aralık 2024'ten itibaren başlayan süreçte atılan çok adım olduğunu fakat bunun görülemediğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Problem alanı o kadar fazla ki giderilmesi gereken. Sırf ülkedeki yıkımı düzeltmeye başlamak için uluslararası takılmış birçok kelepçeyi söküp atmanız gerekiyor. Daha iki, üç gün önce Amerika'daki Sezar Yasası yeni kalktı. Sezar Yasası'yla Suriye'ye yapılan yatırımlara yasak getirilmişti Esed döneminde. İlk önce Amerika başkanlık kararnamesi çıkarttı, daha sonra bunu kendi kongresinde yasalaştırdı. Bu fevkalade önemliydi." ifadelerini kullandı.
Suriye'de gerek bölge ülkelerinin gerek Avrupalı ve ABD'li ortakların yaptığı müşterek çalışmanın önemine işaret eden Fidan, "Suriye'de yatırımların ağır ağır hayata geçmeye başladığını görüyoruz. Ama yıkım dediğim gibi çok büyük. Geri dönüşler var. Geri dönenlerin tabii istifade edeceği, yaşamını ve temel hizmetleri sağlayacağı bir altyapıya ihtiyaç var." diye konuştu.
Fidan, Suriye halkının kanaatli bir halk olduğuna değinerek, "Bu imkansızlıklara rağmen yeter ki canlarına bir şey olmasın. Yeter ki bir karmaşa, kaos ortamı olmasın. Buradan yollarına devam ederler." dedi.
Suriye'de Türkiye'nin de yürüttüğü projeler olduğunu söyleyen Fidan, "Haritaya baktığınız zaman Suriye, Türkiye'nin bir devamı aslında, coğrafi devamı. Burada hem ticari olarak, hem ulaştırma olarak, hem bağlantısallık olarak inanılmaz derecede büyük potansiyeller var. İnşallah bunların hepsi hayata geçecek. Ama ilk önce ülkedeki dengelerin yerine oturması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Fidan, Suriye'de silahlı grupların bir komuta altında toplanması, ulusal orduya bağlanması konusunda en büyük fedakarlığı ve yardımı Türkiye'nin yaptığına işaret ederek, "Türkiye'nin sürekli destek verdiği muhalif güçleri ulusal orduya katılmaya doğru teşvik etmesi ve bunun hemen gerçekleşmesi, ülkedeki Esed'e karşı direniş gösteren çok farklı silahlı grupları bir komuta altında bir araya getirdi. Bu belki çok fazla takdiri yapılmamış çok önemli bir konu." ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan, silahlı grupların ulusal orduya bağlanmasına ilişkin, "Bu daha büyük maslahatı ve iyiliği gözeterek insanların sahip oldukları güç alanlarından, küçük menfaat alanlarından vazgeçmesidir. Türkiye'nin bu noktadaki hem ortaya koyduğu stratejik vizyon, çerçeve hem yapıcı rol oynaması, tavsiyeleri önemli" dedi.
Avrupa ve ABD'de zaman zaman ortaya çıkan "mevcut yönetim Suriye'nin tamamına hakim değil" eleştirisine ilişkin olarak Fidan, şunları söyledi:
"(Suriye'nin) Bunu büyük ölçüde tamamladığını biz düşünüyoruz. SDG'nin kontrol ettiği bölgelerde şu anda sorun alanı var. Onun çözülmesi gerekiyor 10 Mart mutabakatı çerçevesinde. Bir de Güney'de, özellikle Güney meselesi fevkalade önemli. Şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güney'deki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil. O da yönetilebilir bir konu. İsrail'in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor. Çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. Bu da çok yakından takip ettiğimiz bir konu."
Fidan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ekibinin ortaya koyduğu politika çerçevesinde İsrail'in bölgeyi şekillendirme arayışında olduğunu vurgulayarak, bunun emarelerinin Lübnan, Suriye, Gazze, Batı Şeria, İran ve Katar'a yapılan saldırılarda görüldüğünü söyledi.
İsrail'in, kendi güvenlik algısını başkalarının güvensizliği üzerinden oluşturduğu bir politikaya sahip olduğunu yineleyen Fidan, İsrail'in bu politika çerçevesinde komşu ülkelerine müdahalesinin devam edeceğini ve bu konuda uluslararası aktörlerle atılması gereken adımlar olduğunu dile getirdi.
Fidan, "Amerika'nın burada son derece önemli bir rol oynaması gerekiyor çünkü (ABD Başkanı Donald) Trump yönetimi şöyle bir şey yaptı. Hem Gazze'de hem Suriye'de iki konuyu üstlendi. Gazze'deki barış anlaşmasının üstleniciliğini yaptı bizimle beraber ve Suriye'deki sürece destek verdi." diyerek, Trump'ın Suriye'deki süreçte Türkiye'yi öncelediğini ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a defalarca teşekkür ettiğini ve övdüğünü hatırlattı.
Bakan Fidan, ABD'nin İsrail üzerinde baskı kullanması gerektiğinin altını çizdi.
"SDG, İsrail'den cesaret alıyor mu? Kesinlikle alıyor." ifadesini kullanan Fidan, bunun yeni bir durum olmadığını belirtti.
Fidan, "SDG hiçbir zaman için muhalefetle beraber Esed'e karşı hareket etmedi. Esed'in gitmemesi konusu sadece Rusların ve İranlıların istediği bir konu değildi. İsrailliler de gitmesini istemiyordu." diyerek, geçmiş yıllarda İsrail'in etkisi altındaki ABD'li politikacıların da aynı noktaya geldiğini ve muhaliflerden desteğini çektiğini dile getirdi.
ABD siyasetinin ve Trump yönetiminin artık Suriye'nin geleceğiyle ilgili farklı bir görüşünün bulunduğuna işaret eden Fidan, "Şimdi burada SDG'nin durduğu yerden aslında vazgeçerek bir an önce Şam'daki yönetimle anlaşması ve 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor." dedi.

Fidan, bunun sadece Suriye'nin istikrarı için değil, aynı zamanda Türkiye, Irak ve Ürdün gibi milli güvenlik tehdit algısı olan ülkeler için de önemli olduğuna değinerek, Suriye yönetimi ve SDG arasındaki sürecin diyalog, barış ve güven ortamı içinde çözülmesini teşvik ettiklerini, gerekli yönlendirmeleri yapmaya devam edeceklerini aktardı.
Fidan, terör örgütü DEAŞ'ın çok küçülmüş bir vaka olduğuna ve sistemik bir tehdit oluşturacak durumda olmadığına dikkati çekerek, bölge aktörlerinin bir araya gelerek bu meselenin üstesinden gelebileceğine işaret etti.
DEAŞ'ı mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak gördüklerini fakat örgüt bahanesiyle daha farklı politik ve bölgesel projelerin hayata geçirilmesinin problemli olduğunu kaydeden Fidan, "Ama savaşan bir millet olarak, askeri kabiliyetleri, istihbari kabiliyetleri çok yüksek bir millet olarak şunu da biliyoruz ki DEAŞ'a gösterilen reaksiyonun orantısı tehdidin kendisiyle mütenasip değil. Orada başka hedefleri hayata geçirmeyle alakalı konu var." ifadelerine yer verdi.
Fidan, DEAŞ'ın herkesin kullandığı bir aparat olduğunu dile getirerek, İran'ın yanı sıra batı ülkeleri ve devrik Beşşar Esed rejiminin de DEAŞ'ı kullanarak kendine alan açtığına işaret etti.
DEAŞ'ın, Suriye'nin geleceğini farklı şekilde yönlendirecek bir tehdit olarak sunulması ve mücadele edilecek bir terör örgütü olarak görülmesinin farklı konular olduğunu söyleyen Fidan, yeni yönetimin buna müsaade etmeyeceğini düşündüğünü aktardı.
Fidan, "SDG'nin bu noktada gerek DEAŞ bahanesi, gerek başka bahanelerle artık süreci uzatmaması gerekiyor. Çünkü burada tekrar tekrar altını çiziyorum, burada sadece Suriye'nin güvenliği ile ilgili bir konu yok, bu Türkiye ile ilgili bir konu. Bunlar PKK'nın oradaki uzantısı ve PKK'nın şu anda Türkiye'yle yürüttüğü bir süreç var. Kendini fesih kararı var. Bu kararın etkilerini sadece sınırlarımızın içerisinde değil, sınırlarımızın ötesinde de görmek istiyoruz." ifadelerini kullandı.
Fidan, örgütün hem Türkiye içinde hem de sınır dışında silahlı eylemlerini sonlandırması gerektiğini anlattı.
"Bütün sorun zaten son 7-8 yıldır Türkiye'de olan herhangi bir konudan dolayı değil, sınırın ötesinde olan sorundan dolayı başlıyor bizim için." diyen Fidan, sınır içindeki konunun büyük ölçüde zaten halledildiğine ancak sınırın ötesinde sorunun sürdüğüne işaret etti.
Fidan, "Sınırın ötesinde silahlı kontrolsüz unsurlar, terör unsurları varlığını devam ettirdiği sürece, herhangi bir yere cevap vermeyen, bu DEAŞ olur, PKK olur, DHKP/C olur, diğer sol gruplar var Suriye'de şu anda silahlı olarak örgütlenmiş durumda, bunlar olur, bunların hepsinin varlığı, silahlı varlığı bizim için bir güvenlik sorunudur." diyerek, yasal çerçevede siyaset yoluyla fikirlerin dile getirilmesinin başka bir konu olduğunu belirtti.
Siyasal ideolojilerle değil, siyasal metodolojilerle problem yaşadıklarına değinen Fidan, "Siz kendi gündeminizi silah yoluyla ilerletmeye çalıştığınız zaman bu artık bir demokrasi ve fikir özgürlüğü sorunu olmuyor." dedi.
Fidan, Suriye'de bir DEAŞ militanının düzenlediği silahlı saldırıda 2 ABD askeri ve 1 ABD vatandaşının öldürmesinin bir provokasyon olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği sorusunu "Tabii." yanıtını verdi.
"Terörsüz Türkiye" sürecinin Türkiye'nin üzerine düşen ödevler açısından fevkalade şeffaf ve iyi ilerlediğinin altını çizen Fidan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin daveti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın irade koymasıyla başlayan sürecin toplumsal barış adına önemli bir fırsat sunduğunu belirtti.
Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi olgunlukla bu süreçte bir iyilik aramasının önemini vurgulayarak, TBMM ve halkın sürece destek verdiğine işaret etti.
Süreci televizyon kanallarında ve meclis komisyonunda tartıştıklarına değinen Fidan, "Şimdi burada tabii bir eşitsizlik var, karşı tarafın bu türden bir tartışması yok. Örgüt bu konuda ne düşünüyor, ne yapacak, ne edecek... Herkes Türkiye'den beklenen adımları ifade ediyor da örgütün kendi adımlarına ilişkin, ne yapacağına ilişkin bir cümle biz duymuyoruz. Bir defa bu şeffaf olmayan durumun giderilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
Fidan, TBMM çatısı altında sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerinin de süreç hakkındaki görüşlerinin dinlendiğine ve ortak akıl arandığına dikkati çekerek, "Örgütün bu olgunluğu çok ciddiye alması gerekiyor." dedi.
Örgütün ne olması gerektiğini çok iyi bildiğini söyleyen Fidan, "Sen silahlarından vazgeçeceksin ve hayatına bundan sonra meşru siyasi sınırlar içerisinde, eğer varsa ideolojik bir kavgan, katılmıyorum ama senin ideolojik bir kavgan olabilir, oradan siyasetten yoluna devam edeceksin. Siyasetle değil, silahla sen yoluna devam edersen silahla karşılık bulursun. Bunun cevabı budur." diye konuştu.
Fidan, AK Parti'nin iktidara geldiğinden beri vesayetleri kırmak için inanılmaz bir mücadele verdiğini dile getirerek, partinin, halkın bütün kesimlerinin meclis çatısı altında rahatça siyaset yapmasını ve taleplerini yansıtmasını istediğini söyledi.
"Böyle bir ortam Türkiye'de varken, bölgenin en demokratik ülkesiyken, bölgedeki Kürtlerin yaşadığı en demokratik ülke Türkiye ama silahlı mücadelenin de verildiği tek ülke Türkiye. Bunun bir şey söylüyor olması lazım. Sen bunu Irak'a karşı vermiyorsun, İran'a karşı vermiyorsun, Suriye'ye karşı vermiyorsun Esed rejimine karşı. Hiçbir demokratik olmayan sistemle işin yok ama bu mücadeleyi kendi içinde başlatmış, bitirmiş, bedelini ödemiş bir ülkeye, ülkenin halkına, ordusuna, meclisine silah çekmekte de hiçbir sıkıntı görmüyorsun." diyen Fidan, örgütün kendi iradesiyle değil, bölgesel ve küresel ittifaklarla iş yürüttüğü için bunun yaşandığına işaret etti.
Fidan, "Örgütün lideri hapishanede bu gerçeği görmüştü zaten. O gerçeği çok önceden görmüştü. 2013 yılında bu çağrıyı yapmıştı. Ama o zaman Suriye'yi bahane ederek başka bölgesel ülkelerin, dağ kadrolarındaki yöneticilerin zihnine girerek o süreci o dönem bitirdiler." dedi.
Örgüt liderinin açıklamalarına rağmen çatlak sesler çıkmasının bir iç çekişmeyi gösterip göstermediği hakkındaki soruyu cevaplayan Fidan, "Benim gördüğüm, o dönemden de benim tecrübem... Tabi işleyen bir süreç var. Örgüt kadroları yüzde 100 kendi görüşleriyle örtüştüğü zaman, yönetici kadro, onu ciddiye alıyorlar. Örtüşmediği zaman başka gerekçeler ve tefsirler, yorumlar var." ifadelerini kullandı.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin meselesinin çözümünde ve Filistin davasına destek vermede siyasi iradesini sonuna kadar ortaya koyduğunu belirterek, Türkiye'nin gereken bütün uluslararası ve ikili çabalarda adım attığını kaydetti.
Gazze'de konuşlandırılması planlanan Uluslararası İstikrar Gücü'nü oluşturacak ülke ve asker sayısı gibi detayların tartışıldığını aktaran Fidan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı uyarınca İstikrar Gücü'nün nereye yerleşeceğinin ve temel görevinin ne olacağının görüşüldüğünü söyledi.
Fidan, İstikrar Gücü'nün en önemli görevinin İsrail ile Filistinliler arasında bir hat kurarak tarafların birbirine saldırmasını önlemek olması gerektiğini vurgulayarak, "Bu böyle olmadığı zaman, gücün asli görevini yerine getirmede sıkıntı yaşayacağını düşünüyoruz." dedi.
Taraflardan biri İsrail olduğu için Filistinliler kadar İsrail'in de gelecek güçler noktasında tercih hakkı bulunduğuna işaret eden Fidan, İsrail'in bu hakkını Amerikalılar üzerinden yansıttığını belirtti.
Fidan, Türkiye'nin savaş boyunca İsrail'i en çok eleştiren ve baskı yapan ülke olması nedeniyle İsrail'in "Türkiye konusunda çekinceli olduğunu söylediğini" aktararak, şunları kaydetti:
"Bizim isteğimiz, biz içinde olalım veya olmayalım, gerçekten İsrail'in oradaki işgalini, zulmünü sona erdiren, insani yardımları mümkün kılan bir gücün bir an önce oraya gitmesi ve Gazze'deki Filistinlilerin varlığının ve hayatının garanti altına alınması. Bu çok önemli. Çünkü İsrail'in halihazırdaki orijinal planı Gazze'yi insansızlaştırmak, Filistinlilerden arındırmak. Bunun önüne geçecek konu uluslararası bir birliğin oraya gidip her iki tarafın da güvenliğini ve sükunetini sağlayacak bir çalışma içerisinde olması."
Fidan, ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası'nın (CAATSA) kaldırılmasına ilişkin çalışmalar hakkındaki soruya, "Cumhurbaşkanımızla Trump'ın Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede temel irade çerçevesi konulmuş olan bir konu. Bu iradeye uygun olarak gerek onda gerek Halkbank davasında, bu iki tane sorunlu alan şu anda. Geri kalan alanlarda çok iyiyiz, küresel ilişkilerde, diğer ticari konuları artırma hedefimiz var, buradaki çalışmalar devam ediyor." yanıtını verdi.
Çok yakında bu konuda bir açılım olacağını düşündüğünü aktaran Fidan, bunun savunma sanayi açısından önem arz ettiğini dile getirdi.
Fidan, Türkiye'nin savunma sanayi konusunda yüzde 80 yeterlilik oranına ulaşmış olduğunu ancak hiçbir ülkenin bu konuda tek başına yeterli olmadığını ve alışveriş içinde olduğunu belirterek, "CAATSA'dan dolayı Savunma Sanayii Başkanlığımız muhataplık geliştiremiyor. Bunu bir defa bizim sağlıyor olmamız lazım. Çünkü bizim temel aktörümüz, profesyonel ve uzman kuruluşumuz bu noktada Savunma Sanayii Başkanlığımız." diye konuştu.
Yaptırımlar kaldırıldıktan sonra Savunma Sanayii Başkanlığının rolünü alacağına işaret eden Fidan, CAATSA'dan kurtulmanın en önemli kazançlarından birinin bu olacağını kaydetti.
Fidan, NATO içerisindeki karşılıklı bağımlılık ilkesine dikkati çekerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin belli teçhizat, silah ve mühimmat konularındaki yıllardır devam eden ikmal sisteminin CAATSA sebebiyle kesintiye uğradığına ve bunun çözülmesi gerektiğini söyledi.
"Bizim kendi yerliliğimizi zirveye taşıyacağımız bir döneme kadar, belli konulardaki yaptırım alanlarını, sadece Amerika'dan değil, Avrupa'dan da kaldırmamız lazım." diyen Fidan, Kanada, Almanya ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinin yaptırımlarını diplomatik çabalarla büyük ölçüde kaldırdıklarını hatırlattı.
Fidan, 2026'da CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasının mümkün olduğunu dile getirdi.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında dostluk düzeyinde bağ oluştuğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başından beri durduğu yerin hep belli olduğunu, bunu yalnız kaldıkları dönemlerde de deklare ettiklerini ve şimdi herkesin Suriye meselesinde olduğu gibi kendileriyle aynı çizgiye geldiğini söyledi.
Fidan, "Cumhurbaşkanımız bu sefer bu konuyu biraz daha detaylı sordu. Yürüyen süreçler var, bizim de müdahale olduğumuz, sürekli temas halinde olduğumuz, kendisini de sürekli bilgilendiriyoruz. Kendisi bizatihi Putin'den bir takım konuları dinlemek istedi. Sayın Putin'in izahatları oldu bu konuyla alakalı. Güzel olan şey şu, Sayın Putin sahici manada ateşkes konusunda ciddi, istekli. Belli şartlar var, bu şartları müzakere etmede çok net." ifadelerini kullandı.
Rusya-Ukrayna Savaşı'na yönelik yaratıcı çözümler üretmek zorunda olduklarını belirten Fidan, her iki tarafında kendi içinde bulunduğu bir gerçekliğin olduğunu ve bu gerçekliğin izin verdiği manevra alanları olduğunu vurguladı.
Fidan, yayın öncesi ABD Başkanı Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff'la telefonda görüştüğünü, Gazze ve Ukrayna konusunda görüşmeler yaptığını aktardı.
Ukrayna'nın Donbas bölgesinde geri kalan toprak konusunun bu görüşmelerdeki temel alanlardan olduğunu vurgulayan Fidan, Rusların ve Ukraynalıların buraya ilişkin farklı tezleri dillendirdiğini söyledi.
Fidan, "Öyle görünüyor ki konu belli oranda Ukrayna'da seçimlerle ve referandumla sonuçlanacak. Özellikle belli konular, bu anlaşmanın içerisindeki belli konular referandumla ancak hayata geçebilir. Siyasi liderin tek başına altına imza atmak istemeyeceği bir durum olabilir." ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan, dondurulmuş Rus paralarının ne olacağı konusunda tartışmaların olduğunu hatırlatarak, bu paraya ilişkin Avrupalıların ve Brüksel'in farklı değerlendirmelerde bulunduğunu belirterek, "Rus parasına ne olacak meselesi çok büyük bir ihtilaf alanı. Donbas birinci, bu ikinci." dedi.
Karadeniz'de son dönemde gemilere yönelik saldırılara dikkati çeken Fidan, şöyle devam etti:
"Baştan beri uyardığımız bir konu, yayılma riski ve yayılıyor. Savaşın sonuna doğru bu türden anlar olur. Herkes elini maksimize ediyor, bütün yerlere bütün cephelere saldırıyor. Özellikle iki tarafta enerji altyapılarını vuruyor. Maalesef Karadeniz'deki karşılıklı misillemeler Karadeniz'deki ticareti engelliyor. İkincisi bizim vatandaşlarımızın içinde bulunduğu, bizim şirketlerimize ait olan gemilerin hedef olmasına sebep oluyor. Bandıralar farklı ama işleten şirketler, Türk şirketleri içinde Türk mürettebatı olabiliyor. Çok şükür bugüne kadar hiçbir Türk mürettebat yara almadı. Bugün yine bir olay daha oldu. Ulaştırma Bakanımızla da az önce görüştük. Bakanımız da çok yakından takip ediyor bütün bu gemi hadiselerini bizimle beraber.
Sayın Putin'le yaptığı görüşmede Cumhurbaşkanımız orda da dile getirdi. Bu bizim endişeyle takip ettiğimiz bir konu. İki alanda biz anlaşma yapılmasını talep ediyoruz. Eğer kapsamlı bir topyekun ateşkes ve barış anlaşması olmayacaksa iki alanda enerji alanlarının vurulmaması konusunda ve Karadeniz'deki ticari seyrüsefer emniyetinin sağlanması konusunda kısıtlı bir anlaşma yapalım. Biliyorsunuz aslında tahıl anlaşması bunu mümkün kılan bir anlaşmaydı. Sadece tahıl gemileri değil bütün gemiler vurulmaktan kurtulmuştu. Epey bir süre Karadeniz ve ticaret Ukrayna'da savaş devam ederken sorunsuz devam etmişti. Taraflar bunu bizim ara buluculuğumuzdan dolayı paranteze almışlardı. Şimdi aynı türden paranteze almaya tekrar ihtiyaç var."
Bakan Fidan, insanlığın yapay zekanın faydalarını ticarileştikçe göreceğini, yapay zekanın kapitalizme dayanan bir boyutu olduğunu söyledi.
Fidan, yapay zeka çalışmalarında şirketlerin yaptığı yatırımların karşılığını almak için temel itici motivasyonun daha çok para ve daha çok güç sahibi olmak olduğunu aktardı.
Yapay zeka konusuna tüm bakanlıkların önem verdiğini belirten Fidan, "Savunma, istihbarat, dış politika hepsinin sonuna kadar etkileneceği bir mesele. Buradaki rekabet alanını da biz nasıl yönetebiliriz buna bakmamız gerekiyor. Burada bir milli stratejiye açıkçası bizim ihtiyacımız var. Bu stratejinin arkasına da tıpkı deprem sonrası yaptığımız seferberlik gibi büyük bir kaynak koymamız gerekiyor. Biz de kendi büyük veri merkezlerimizi kurarsak, dil tabanlı ve diğer tabanlı yöntemleri geliştirirsek, uluslararası ortaklıklar yapmaya hazır ülkeler var bölgede. Bunlarla da çalışılabilir. Bu konuda bir takım çalışmalar devam ediyor. Türkiye'nin bu konuda potansiyeli çok yüksek." ifadelerini kullandı.
AK Parti iktidarları döneminde Türkiye'de iletişim altyapısının çok güçlü hale getirildiğini aktaran Fidan, veri anlamında Türkiye'nin ciddi bir potansiyelinin olduğunu, ülke genelinde internet erişiminin yüksek olduğunu söyledi.
Fidan, teknolojik eksene dayalı çok ciddi savunma sanayi hamlelerinin olduğunu belirterek, "Bunu şimdi yapay zeka ile tekrar çeşitlendirmemiz gerekiyor. Bu noktada muazzam çalışmalar var. Firmaları biz görüyoruz. Yapay zeka merkezli çalışıyorlar." dedi.
Yapay zekanın tıptan eğitime kadar birçok alanda hayatı baştan sona değiştireceğini dile getiren Fidan, güvenlik, savunma ve sanayinde bir çok fırsatın yanında riskleri de beraberinde getireceğini vurguladı.
Fidan, ailesine vakit ayırıp ayıramadığına ilişkin soruya da şu yanıtı verdi:
"Çalıştığım tüm kurumlarda arkadaşlarıma verdiğim tavsiyeyi önce kendime veriyorum. MİT, burası, Silahlı Kuvvetler, diğer kurumlar olsun o kadar özellikli kurumlar ki... Türkiye'de nüfusun ve halkın normal bir hayat yaşaması için birilerinin anormal bir hayat yaşaması gerekiyor. İnsanların sahilde çocuklarıyla el ele tutuşup yürümeleri için birilerinin bunu yapmaması gerekiyor. Vazgeçmesi gerekiyor. Maalesef o noktada kendi aileme ödeyemeyeceğim kadar borçluyum. Onu hiçbir şekilde ödeme şansım yok."