TRT Haber Muhabiri Cansu Atıcı ve Kameraman Deniz Kahraman, yoğun bakım hemşiresi Ayşegül Kuleli'nin bir gününe tanık oldu. İşte, virüse karşı savaşan yoğun bakım hemşiresinin bir günü ve yaşadıkları:
Adım Ayşenur Kuleli...
2 yıldır yoğun bakımda çalışıyorum. Normalde üçüncü düzey yoğun bakım olarak çalışıyorduk. Daha sonra korona yoğun bakım olduk...
Zorlu mesai başlıyor...
Gündüz vardiyasında 8 saat çalışıyorsun. 4 saat içeridesin 4 saat alanın dışındasın. Nöbetlerde böyle olmuyor. İlk 4 saat giriyorsun, çıkıyorsun, dinleniyorsun sonra tekrar giriyorsun.
İlk geliyoruz, üniformalarımızı giyiyoruz. Giydikten sonra ilk işimiz tabi ki de saçlarımız toplamak oluyor.
Önlüğümüzü giyiyoruz içten kalın giydiğimiz bir önlüğümüz var. Onun üstüne beyaz formamızı giyiyoruz. Bonemizi takılıyoruz. Maskemizi takıyoruz. Kafamızı güzelce kapatıyoruz. Herhangi bir yerimizde açık bir yer var mı diye kontrol ediyoruz. Bazen tulumlarımız yırtık olabilir. En çok dikkat ettiğimiz şeylerden bir tanesi bu. Gözlüğümüzü takıyoruz son olarak.
Hastaların en yakınında onlar var
İçeriye giriyoruz. İçeride tedavilerimizi yapıyoruz. Girdiğimiz de hasta yaraları oluşmasın diye hastalarımıza pozisyon veriyoruz. Doktor tedavi kağıtlarına yeni şeyler ekliyor. Onları yapıyoruz.
İlk olarak en dıştaki şeyi çıkartıyorsun her zaman. İlk gözlükleri gözlükleri çıkartıyorsun. Zaten bizim dezenfekte suyumuz var onun içine atıyoruz. Sonra en dıştaki kıyafetleri çıkartıyorsunuz. Eldivenlerimi maskemi en son çıkartıyorum.
Ayakta geçen 4 saat mesai
Çıktığımız anda biran önce koltuk görmeye çalışıyoruz. Öyle zamanlar yaşıyoruz ki içeride 4 saat boyunca hiç oturmuyorsun. 4 saat boyunca sürekli ayaktasın, sürekli bir şeyler yapıyorsun. Tamamen kapalısın nefes alamıyorsun, terliyorsun, zor bir süreç gerçekten.
Bu sonuçta bizim görevimiz. Burada ekip arkadaşlarımla tüm sağlık çalışanlarıyla ne olursa olsun işimizi hakkıyla yapmaya çalışıyoruz.
Dinlenirken bile maske takıyorlar
Eve gittiğimde ilk işim maskeyi çıkarmak oluyor. Burada 16 saat nöbet tuttuğumuz zamanlarda bunu yüzümüzden kesinlikle çıkarmıyoruz. Zaten içeride hiç çıkartamıyorsun. Burada birbirimizi bulaştırmamak adına yine maskelerimizle duruyoruz. Hatta dinlenirken uyurken bile.
Ellerimi yıkıyorum. Çok yorgun değilsem eğer duş alıyorum. Ama bezen o kadar aşırı yorgun oluyoruz ki duş almaya vakit kalmadan kendimi koltukta sızmış bir şekilde buluyorum.
"2 aydır insan yüzü görmedim"
Buraya gelirken stres olmuyorum. Bu durum şu an var. Bununla savaşmak zorundayız. Yapacak bir şey yok.
Eve gittiğiniz zaman derdini paylaşmak istediğin insanları arıyorsunuz ya da evde bir ses soruyorsunuz. Ama o sesi bulamıyorsunuz. Yaklaşık 2 aydır bununla savaşıyoruz. 2 aydır ev ile iş arasında gidip geliyorum. Hiçbir insan yüzü görmedim daha.
"Ben oradaydım, ben savaştım, ben elimden geleni yaptım..."
Bu hastalık zor seyreden bir süreç. Hani nefes alamadıklarını ciğerine battıklarını dile getirdikçe hepimiz çok üzüldük. Ben ekip arkadaşlarımın kalp masajı yaparken hastanın başında ağladıklarını biliyorum. Hastanın başında 7-8 kişiydik ve geri dönmesi için çabalıyorduk.
Bu iş bittiğinde, "Ben oradaydım, ben savaştım, ben elimden geleni yaptım" demek istiyorum. Bunu demek herkese yetebilecek bir şey...