Bu farkındalığın hissedildiği uluslar arası kuruluşlardan biri de NATO. Yıllar yılı Türkiye’yi kalabalık ordusunu gerekçe göstererek “güçlü müttefik” olarak adlandıran uluslar arası savunma gücü şimdilerde Türkiye’ye daha fazla önem atfediyor. Ülkemizin gücünün salt sahip olduğu asker sayısıyla sınırlı olmadığının ayrımına varmış durumda.
Bunda, NATO’yu yöneten kadroların başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere birebir temas ettikleri hemen her ülkede ‘Türkiye sempatisiyle’ karşılaşmış olmalarının büyük etkisi var.
Türkiye’nin NATO nezdindeki yıldız yoğunluğunu arttıran bir diğer gelişme ise “füze savunma sistemi” konusunda ortaya koyduğu cesur tavır. Pek çok ülkenin gösteremeyeceği bir kararlılıkla, Türkiye sistemin birkaç ana ünitesinden biri olan radar alt yapısını, kendi üzerinde konuşlandırmayı kabul etmiş durumda.
Bu Türkiye’nin dünya barışına katkı sağlama yolundaki samimiyetinin ve ciddiyetinin de açık bir göstergesi.
Ekonomik, siyasi ve diplomatik alanlardaki güçlü duruşunun yanı sıra askeri alanda da Türkiye’nin ortaya koyduğu bu güçlü görünüm, ülkenin uluslar arası platformdaki konumunu her geçen gün biraz daha kuvvetlendiriyor.
Bu güçlü mekanizmanın ateşleyicisi ise hiç şüphesiz Türk demokrasisindeki düzelme eğilimi. Halkın demokrasiye duyduğu güven arttıkça, verimli çalışma, cesur bir duruş ortaya koyabilme yeteneği ve istikrar da beraberinde geliyor. İçte sağlanan bu bütüncül duruş, dışta görmezden gelinemez, hafife alınamaz ve mutlaka işbirliği yapılması gereken bir Türkiye algısı oluşturuyor.
Çok sıra dışı gelişme/gelişmeler yaşanmadığı takdirde, Türkiye lehine olan bu algının da etkisiyle, içte ve dışta hayal ettiği noktaya ulaşabilir. Hem de hiç de ummadığı bir hızla.