Açık 17.6ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Dünya
24.04.2018 14:11

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Güç mücadelesi veren ülkeler Ortadoğu üzerinde bilek güreşi yapıyor. Temelinde ekonomik çıkarların olduğu bu mücadele petrolün bulunduğu günden bu yana bölgeye sadece ölüm getirdi.

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Dünyadaki tüm güç mücadelelerinin temelinde ekonomik nedenler yatıyor. Batılı ülkeler iki kez dünya savaşında karşı karşıya geldi. Bu savaşlar kaynakların bölüşülmesiyle ilgiliydi. Bugün de durum farklı değil.

ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin ve diğerleri... Ortadoğu’da etkili olmaya çalışan bölge dışı tüm ülkelerin beklentisi ekonomik çıkarlar sağlamak ya da mevcut çıkarlarını güvence altına almak.

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

“Arap Baharı”nın rüzgarı

Arap ülkelerinde “Bahar” rüzgarları esmeye başladığında bu ülkelerin halkları demokrasi umuduyla sokaklara döküldü. Ancak bir süre sonra ortaya çıktı ki eski diktatörlük yapılarının yerine batının onaylamadığı yeni bir yapı kurulmasına izin verilmeyecekti. Zaten mevcut ekonomik ve siyasi yapıları bu baharın getirdiği hareketi kaldırmaya da yeterli değildi. Ekonomileri tamamen dışa bağımlıydı, siyaset üreten merkezleri başka ülkelerin başkentleriydi. Bu nedenle her biri hüsranla noktalandı.

İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurullah Gür, bu süreçte Batılı ülkelerde bölgedeki etkilerini kaybetme korkusu oluştuğunu düşünüyor. 

“Arap Baharı’nın başarıya ulaşması ihtimalinde Ortadoğu’nun demokratikleşme ve kalkınma hamlesi başlayacaktı. Bu da Ortadoğu ülkelerinin, kendilerinin, bölgenin çıkarlarına uyan ama batının çıkarlarına aykırı politikaları hayata geçirmesi demekti. Artık eskisi kadar Amerika’ya Fransa’ya ya da İngiltere’ye bağlı veya bağımlı kalmamaları anlamına geliyordu. Bu durum Batı’yı biraz ürküttü. Arap Baharı da olması gerekenden biraz önce patlak verdi. Henüz bu ülkeler tam anlamıyla demokrasi veya kalkınma hamlesi gerçekleştirecek güce sahip olmadan gerçekleşti. Dolayısıyla Batı, çıkarlarına uymayınca bu baharı tersine çevirmek için elinden geleni yaptı. Örneğin; Mısır’da darbeyi destekledi. Bu, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin de işine gelen bir durumdu. Çünkü onlar da demokrasi dalgasının altında kalmayı, kendi hükümdarlıklarının bitmesini istemiyorlardı. Bu yüzden onlar da Amerikan politikalarına daha fazla yanaştılar.”

Bağımlılığı devam eden para kaynağı ülkeler

Batı bağımlılığın sürmesini, bu ülkelerin kendi kaynaklarını kullanmasını engellemek istiyor. Ortadoğu’da yüzyıllar öncesinde ilk hesap Baharat Yolu’nu ele geçirmekti. Bunun için Mısır hep hedefteydi. Sonrasında petrol ile birlikte bölgenin tamamı hedefe oturdu. Mısır, Süveyş Kanalı’yla birlikte daha da değerli hale geldi. Avrupa’ya uzanan petrol sevkiyatı için Süveyş hayati öneme sahipti. Bu nedenle Batı’nın çıkarlarını değil kendi halkını düşünen bir liderin Mısır’ı yönetmesine izin verilmesi Batı’nın emperyalist gerçekleriyle örtüşmüyordu. Sisi darbesi tam da bu durumun sonucunda gerçekleşti.

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Irak işgalinin sonuçları

ABD’nin Irak’ı işgal ettiği günden bu yana bölgede akan kan hiç durmadı. Petrol eksenli bu müdahale, harcanan paranın karşılığını veremeyince olan yine bölge insanına oldu. Nurullah Gür’e göre yaşananların temelinde ABD’nin neden olduğu güç boşluğu var.

“ABD; Irak ve Afganistan’da 3 trilyon dolardan fazla para harcadı. Tabii bunun ekonomik bir maliyeti oldu. Washington, ödenen bu bedelin karşılığını tam olarak alamadığını düşünüyor. Üzerine 2008’deki küresel kriz patlak verince ABD bölgeden çekilmenin en doğru karar olduğunu düşündü. Ancak bu karar yalnızca ekonomik nedenlere dayandırılmadı. Irak’taki müdahale zamanında çok ciddi bir asker kaybı oldu. Bu asker kayıplarının toplumun, siyasetin üzerinde belli bir etkisi oldu. Dolayısıyla Obama döneminde; ‘Bu işin çok fazla bir ekonomik getirisi yok. Sadece belli başlı petrol şirketleri bu durumdan yararlanıyor. Biz o petrol şirketlerinin veya silah şirketlerinin çıkarlarını koruyacak şekilde bölgeyi yeniden dizayn edelim ama bu yeniden dizaynda Amerikan askerlerinin botları bölgede olmasın’ anlayışı hakim oldu. Bu durum bölgede bir güç boşluğu doğması sonucunu doğurdu.”

Terörden medet ummak

Gür’e göre bu boşluğu dolduran ilk aktör İran oldu. Aslında bunun zeminini Baas rejimini tamamen ortadan kaldırmak adına Irak yönetimini Şii güçlere emanet eden ABD hazırladı. İran, Bağdat yönetimini kısa sürede etkisi altına aldı. Bir sonraki adım Suriye’ydi. Suriye çok uzun bir süre ABD’nin gündemine girmedi. Bu sorunu başka güçlere havale etme eğiliminde kaldı. Kırmızı çizgi diye ilan ettiği kimyasal saldırılarda bile harekete geçmedi. Çünkü bu ülkede ABD’yi cezbedecek bir kaynak yoktu. Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgaz bu fikri değiştirdiğinde İran ve Rusya Suriye’de sahayı domine eden güçlerdi. ABD, Suriye sahasında kendisine alan yaratmanın yolunu kuzeyde, YPG/PKK’nın kontrol ettiği alanlarda buldu. YPG/PKK Suriye savaşı boyunca neredeyse her aktörle çalıştı. Rusya, ABD, Almanya, Fransa, Suriye rejimi hatta birçok kez DEAŞ... Nurullah Gür, ABD ve Rusya’nın YPG/PKK ile işbirliğinin temelinde enerji kaynaklarına ulaşırken elini kirletmemek anlayışının yattığını söylüyor.

“Amerika bir terör koridoru vasıtasıyla Türkiye ile Arap coğrafyası arasındaki bağı kopartmak istiyor. Bu şekilde Arap coğrafyasının gelişmesini geriletecek. Çünkü Türkiye ile Arap coğrafyasının kaderi birbirine bağlantılı. İkisi de aynı anda kalkınabilir, bir tanesi kalkınırken bir tanesi geri gitmez.

Bununla birlikte oradaki enerji koridorunu kontrol etmek için terör örgütlerini kendine maşa yapıyor. Çünkü direkt olarak, kendi askeriyle müdahale etmek istemiyor. Terör örgütlerini kullanıp enerji koridorunu eline geçirip önümüzdeki 50 yıla damga vurabilecek kaynakları kendi çıkarları uğruna kullanmak istiyor.”

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

İngiltere ve Fransa’nın sömürgecilik nostaljisi

İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’yu harita üzerinde cetvelle çizerek bölüşmesinin üzerinden yüz yıldan fazla geçti. Ancak bu yüz yıl içinde her iki ülke de bu topraklardaki etkisini kaybetmek istemedi. Değişen ekonomik ve askeri düzen nedeniyle bugün yüz yıl önceki güçleri olmasa da varlıklarını göstermek istiyorlar. Bu varlık gösterisinin sonucu olarak da pastadan pay alma peşindeler. Verilen her desteğin, kaldırılan her uçağın, gönderilen her askerin karşılığında mutlak bir ekonomik çıkar beklentisi var. İngiliz petrol şirketleri bölgede faaliyette. Nurullah Gür’e göre Brexit kararı sonrası ekonomisi ve siyasi gücü zayıflayan İngiltere, gücünü bu bölgedeki kazanımlarla yeniden arttırma peşinde.

“İngiltere Ortadoğu’yu bir şekilde bırakmak istemiyor. Çünkü ciddi bir ekonomik potansiyel var. İngilizler için bir başka etki de geçmişten gelen imparatorluk bakiyesi. Geçmişte o bölgelere çok ciddi manada etki etmiş bir ülke. Şu anda bölgeye direkt olarak müdahale edebilecek yeterli kapasiteye sahip değil. Ama Türkiye’de hep ‘İşin içerisinde bir İngiliz parmağı vardır’ algısı hakim. Evet, İngiliz siyasetçileri akıllıdır, kurnazdır. Ama bu akıllık ve kurnazlık elinizde araç olmadığı zaman çok fazla bir işe yaramaz. Şu anda İngiltere’nin elinde bölgeye etki edecek çok fazla aracı yok. O yüzden Birinci Körfez Savaşı’ndan bu yana pastadan pay alabilmek için sürekli Amerika’nın yanında pozisyon aldı.”

Fransızlar petrol işinin yanı sıra bölgenin yıkım ve yapım kısırdöngüsünün inşaat tarafında da para kazanma hedefinde. Öyle ki Fransız çimento devi kirli para için terör örgütü DEAŞ’a ödeme yapıyor, YPG/PKK’nın tünellerine, tahkimatlarına malzeme sağlıyor. Çünkü savaşın yıktığı Suriye’de çimento çok değerli, fiyatı katlandıkça katlanıyor. Ancak Fransa’nın tek beklentisi bu değil. Nurullah Gür’e göre Fransa gözünü Akdeniz doğalgazına dikmiş durumda.

“Suriye’yle geçmişten gelen bir bağı var Fransa’nın. Bununla birlikte Akdeniz havzasındaki doğalgaz kaynaklarının ortaya çıkması iştahını kabartıyor. O yüzden diyor ki; ‘Amerika bu işe çok fazla müdahil olmamışken fırsat bilip bölgede kendimi göstereyim’. Bir de Cumhurbaşkanı Macron’un kendini kanıtlama çabası söz konusu. Macron Fransa’nın başına çok büyük umutlarla geldi. Halkın yoğun desteğini almış genç bir lider. Ancak onun da popülaritesi gittikçe düşüyor. Son grevler ve protestolar da bunun bir göstergesi. Ülke içinde yapmak istediği şeyleri gerçekleştiremedi. İçeride istediklerini yapamayınca, popülaritesini yeniden kazanmak için dış politikaya yöneldi.”

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Çin’in Ortadoğu’ya bakışı

Ve olaylara dışarıdan bakan, adını daha çok Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarında duyduğumuz Çin.
Pekin yönetimi gelişmelere sınırlı siyasi müdahalelerde bulunuyor belki ama onu henüz askeri olarak sahada görmedik. Nurullah Gür, bunun nedenini Çin’in henüz hazır olmamasına bağlıyor.

“Çin’in enerjide dışa bağımlı olduğu bir gerçek. Çin, hem doğalgaz hem de petrol bakımından şu an Ortadoğu’ya bağlı. Dolayısıyla bölgede işbirliği yapmak istediği ülkeler var. Ama Rusların yaptığı gibi Ortadoğu’ya askeri veya siyasi manada angaje olmak, hegemon güç adayı olarak ön plana çıkmak istemiyor. Bunun için erken olduğunu düşünüyor. Siyasi ya da askeri olarak küresel meselelere müdahil olmadan önce ekonomik gelişmeyi tamamlamak gibi bir hedefi var. O yüzden bu güç mücadelesinde direkt olarak Çin’in ismi geçmiyor. Ama bu onların mücadele içinde var olmadığı anlamına da gelmiyor. Çin, mücadeleyi Rusya veya global şirketleri üzerinden gerçekleştiriyor.”

Bölge ülkeleri ile Ortadoğu’ya dışarıdan müdahil olanların beklentileri hiç bir dönem uyuşmadı. Bölgedekiler sorunlara yaşamsal açıdan baktılar. Öncelik hep kendi varlıklarını korumaktı. Ancak dışarıdan müdahil olanların beklentisi paradan ibaretti. Bu nedenle politikaların çatışması, anlaşmazlık kaçınılmaz oldu.
Türkiye örneğinden yola çıkacak olursak, Suriye’de müdahale yapılan bölgeler Türkiye’nin varlığını tehdit eden terör örgütlerinin alanı haline gelmişti. Türkiye yalnızca askeri ile girmedi, tüm kuruluşlarını da yanında bölgeye götürdü. Önceliği silaha değil, insana verdi. Gittiği yerlerde yüksek duvarlar ardında silah depoları ile bekçilik yapmadı; halkla birlikte namaza gitti, sokakta çocuklarla top oynadı, yemek dağıttı, sokakları temizledi, okulları boyadı.

Yaklaşımı beklentinin belirlediği Ortadoğu’da, farkı yaratan ise ortaya çıkan sonuçlardı. 

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Nurullah Gür kimdir?

Batı’nın Ortadoğu’daki güç mücadelesi ve bitmeyen kaos

Ekonomi Araştırmaları Direktörü
2006 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü'nden mezun oldu. Aynı bölümden 2008 yılında yüksek lisans derecesini aldı. Doktora derecesini 2012 yılında University of Essex'den aldı. Gür, halen İstanbul Medipol Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü'nde öğretim üyesi olarak çalışmalarına devam etmektedir. Ekonomik gelişme, finans-reel sektör ilişkisi ve uluslararası politik iktisat alanlarında çeşitli uluslararası dergilerde yayınları bulunmaktadır.

 

Kaynak TRT Haber, Trading Economics

Sıradaki Haber
AB'den 85 hükümet ve sivil toplum kuruluşuna Suriye için yardım çağrısı
Yükleniyor lütfen bekleyiniz